Loading...

2. HZ. MUHAMMED’İN ÇAĞRISI: MEDİNE DÖNEMİ


2. HZ. MUHAMMED’İN ÇAĞRISI: MEDİNE DÖNEMİ 










Hicret’ten sonra Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çağrısının Medine Dönemi başlamış oldu. Bu dönemde yaşanan gelişmeleri genel hatlarıyla öğrenmemiz, hem dinimizi hem de Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v.) daha iyi anlamamız ve tanımamız açısından önem taşımaktadır.

2.1. Peygamber Mescidi ve Sosyal İşlevi 

Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’ye ulaştığında ikamet edeceği bir evi yoktu. Medineli müminler, onu evlerinde misafir etmek için âdeta yarışıyorlardı. Peygamberimiz (s.a.v.), kimseyi gücendirmemek için devesinin durduğu yere misafir olacağını söyledi. Resulullah’ın (s.a.v.) Kusva adındaki devesi önce boş bir arsaya çöktü, sonra da oradan kalkıp Halid b. Zeyd el-Ensârî, bilinen diğer meşhur adıyla Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.) adlı sahabinin evinin önüne oturdu. Arsanın iki yetime ait olduğunu öğrenen Allah Resulü (s.a.v.), parasını onlara ödeyip burayı satın aldı. Arsaya bir mescit yapılmasına karar verildi. Hemen mescidin yapımına başlandı. Medineli ve Mekkeli Müslümanlar el birliğiyle mescidin yapımında çalıştılar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de Mescid-i Nebi’nin inşasında bizzat çalıştı, kerpiç ve toprak taşıdı. Yaklaşık yedi ay süren çalışmalar sonucunda mescidin yapımı tamamlandı. Mescid-i Nebi’nin bitişiğine, Resulullah (s.a.v.) ve ailesinin kalması için de odalar eklendi.

Mescid-i Nebevi'den bir görünüm


Mescid-i Nebi, esas itibarıyla inananların toplanıp ibadet yapması amacıyla inşa edilmişti. Nitekim Müslü- manlar, günde beş vakit bu kutsal mekânda bir araya geliyorlar, Allah Resulü’nün (s.a.v.) arkasında saf tutup 63 namaz kılıyorlardı. Peygamberimiz’in (s.a.v.) mescidi, ibadethane olmasının yanında başka birçok işleve de sahipti. Müminler, çok önemli bir mazeretleri olmadıkça namazlarını mutlaka Mescid-i Nebi’de kılmaya önem veriyorlardı. Mescid-i Nebi, yeni oluşmaya başlayan İslam toplumunun tanışıp kaynaşmasında da önemli bir işleve sahipti. Müminler, camiye gelmeyen biri olduğunda hemen bunun sebebini araştırıyorlar, namaza gelmeyen kişi hastaysa ya da başka bir sıkıntısı varsa onun sıkıntısını paylaşıyorlardı. Yardıma muhtaç olanları burada belirliyor, ona el birliğiyle yardım ediyorlardı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olmasının yanı sıra aynı zamanda bir devlet başkanı ve Müslümanların lideriydi. Buna bağlı olarak Mescid-i Nebi, aynı zamanda devletin de merkezi durumundaydı. Devleti ve Müslüman toplumu ilgilendiren önemli kararlar burada istişare edilir ve sonuca bağlanırdı. Anlaşmazlıklar burada çözülür, adli davalar burada sonuçlandırılırdı. Mescid-i Nebi, Ashab-ı Suffe başta olmak üzere bazı müminler için barınma yeri, Allah Resulü’nü (s.a.v.) ziyarete gelenlerin kaldığı bir misafirhane, sosyal yardımların dağıtıldığı bir müessese işlevlerini de üstleniyordu. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), çeşitli Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini burada “üstüvânetü’l-vüfûd” (Elçiler Sütunu) denilen sütunun önünde kabul etmiş, bazı heyetleri mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında Mescid-i Nebi’de Eslem kabilesinden Rufeyde el-Ensâriyye adındaki kadın için bir çadır kurulmuş, Rufeyde burada yaralı ve hastaları tedavi etmişti. Mescid-i Nebi’de bulunan bir oda da beytülmâl yani devlet hazinesi olarak kullanılmaktaydı. Bütün bunlar, İslam’ın ilk zamanlarında Mescid-i Nebi’nin toplumsal açıdan çok önemli işlevleri olduğunu ortaya koymaktadır. 




2.2. Eğitim ve Öğretim Etkinlikleri 




Allah Resulü Hz. Muhammed’in (s.a.v.), Medine’ye hicret ettiğinde yaptığı ilk işlerden biri, Mescid-i Nebi’nin inşası oldu. Mescid-i Nebi’nin en temel işlevlerinden biri de insanların eğitildiği, bilgilendirildiği bir mekân olmasıydı. Hz. Peygamber (s.a.v.) burada namazlardan önce ve sonra sahabilerine Kur’an ayetlerini açıklıyor; onları dinî, ahlaki, toplumsal vb. konularda bilgilendiriyordu. Sahabiler, anlayamadıkları ayetler hakkında, bilmedikleri konularda Resulullah’a (s.a.v.) sorular soruyorlardı. Böylece başta dinî esaslar olmak üzere çeşitli konularda bilgi sahibi oluyorlardı. Kadın ve erkek her Müslümana ilimin farz olduğunu belirten Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), hanımların ve kız çocuklarının eğitimine de önem veriyordu. Nitekim Mescid-i Nebi’de haftanın bir gününü özel olarak kadınların eğitimine ayırmıştı. O günde hanım sahabilerine nasihat ediyor; onları dinî, ahlaki, sosyal vb. konularda bilgilendiriyordu.



Mescid-i Nebi’nin hemen bitişiğine yapılan ve Suffe denilen mekânın da İslam eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır. Burası İslam tarihindeki ilk yatılı okul kabul edilmektedir. Suffe’de kalanlara Ashab-ı Suffe denilmekteydi. Burada barınan ve eğitim görenlerin sayısının zaman zaman dört yüze ulaştığı belirtilmektedir. Suffe’de genellikle kimsesiz ve yoksul Müslümanlar kalıyordu. Medine dışından İslam’ı öğrenmek ve kabilesine anlatmak üzere gelenler de burada ikamet ediyordu. Suffe’de kalanlar okuma-yazma, Kur’an tilaveti ve ilimle meşgul oluyorlardı. Bu kişiler Resulullah’ın (s.a.v.) yanından ayrılmamaya, onun sünnetlerini ve hadislerini en ince ayrıntısına kadar takip edip öğrenmeye gayret ederlerdi. Ashab-ı kiramın arasında Farsça, Rumca, Kıptice, Habeşçe, İbranice ve Süryanice dillerini bilenler bulunmaktaydı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün Zeyd b. Sâbit’e (r.a.), “Sen Süryanice biliyor musun? Bana mektuplar geliyor.” buyurmuştur. Zeyd b. Sâbit (r.a.) “Bilmiyorum.” cevabını verince Efendimiz (s.a.v.), “Onu öğren.” buyurarak sahabisini yabancı dil öğrenmeye yönlendirmiştir. Başka bir gün de ondan Yahudilerin konuştuğu İbraniceyi öğrenmesini istemiştir. Hz. Zeyd (r.a.) de hem İbraniceyi hem de Süryaniceyi öğrenmiştir. 







2.3. Toplumsal Barışın Kurulması 

İslam, bütün Müslümanların kardeş olduğunu belirtir. Rabb’imiz (c.c.) bu durumu bir ayette şöyle açıklar: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (1) Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) temel amaçlarından biri, Müslümanları İslam kardeşliği etrafında bir araya getirmektir. Allah Resulü (s.a.v.), özellikle Medine’ye hicret ettikten sonra bu konuya ayrı bir önem vermiştir. Medine’de güçlü bir İslam toplumu oluşturmak için öncelikle barış ve kardeşliği tesis etmeye gayret etmiştir. Bunun için de her bir Medineli Müslümanı, Mekkeli bir Müslümanla kardeş ilan etmiştir. Buna Muâhât (Kardeşleştirme) denir. Resulullah’ın (s.a.v.), gerçekleştirdiği kardeşlik sayesinde Mekkeli muhacirlerin sıkıntıları azaldı. Çünkü Medineli Müslümanlar evlerini, mallarını, maddi ve manevi imkânlarını kardeş- leriyle paylaştılar. Hatta gerekli durumlarda kardeşlerini kendilerine tercih ettiler. Yüce Allah (c.c.), onların bu tutumunu Kur’an-ı Kerim’de övmüştür. (2) Medine’de yaşayan Evs ve Hazreç adlı iki büyük Arap kabilesi Müslümanlığı kabul etmişti. Ancak bu kabileler arasında yıllardır anlaşmazlık, rekabet hatta düşmanlık vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’ye hicret edince öncelik verdiği konulardan biri de Evs ve Hazreç arasındaki düşmanlığa son vermek oldu. Rahmet ve barış peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.), bu iki kabileyi İslam kardeşliği temeli çerçevesinde barıştırdı. Kur’an-ı Kerim, bunun bir nimet olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapı- şın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de o, gönüllerinizi birleştirmişti ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” 

Medine’de Müslümanların yanı sıra Yahudiler de yaşıyordu. Bunlar Nâdiroğulları, Kurayzaoğulları ve Kaynukaoğulları kabileleriydi. Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’de Müslümanlar arasında barış ve kardeşliği tesis ettikten sonra diğer din mensuplarıyla da birlikte barış içinde yaşamanın yollarını aradı. Bunun için şehirdeki Yahudilerle görüşmeler yaptı. Onlarla barış içinde yaşamanın şartlarını görüştü. Yapılan görüşmeler sonunda Medine Sözleşmesi adı verilen bir belge imzalandı. 








 
 

Örnek Sokak 1a, 12345 Örnekşehir
+90 1234567890